AİHMDEN KHK’LILAR İÇİN TARİHİ KARAR: TEK ÇÖZÜM BERAAT DİYOR

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 16 Aralık 2025 tarihli Karslı ve Diğerleri, Bozyokuş ve Diğerleri ile Seyhan ve Diğerleri/Türkiye kararlarıyla, yaklaşık 2.420 KHK’lının yargılandığı dosyalarda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. ve 6. maddelerinin ihlal edildiğini açıkça tespit etmiştir. Mahkeme, Yüksel Yalçınkaya Büyük Daire kararının devamı niteliğindeki bu kararlarla, “ByLock kullanımı”nın tek başına örgüt üyeliği için yeterli kabul edilmesini; hukuki öngörülebilirlikten uzak, otomatik ve bireyselleştirilmemiş bir yargı pratiği olarak nitelemiş, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ağır biçimde ihlal edildiğini vurgulamıştır. AİHM’e göre, suçun maddi ve manevi unsurları somut, kişiye özgü ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmadan verilen mahkûmiyetler demokratik hukuk devletiyle bağdaşmamaktadır.

AİHM’in en güçlü mesajı ise ihlallerin münferit değil, yapısal olduğudur. Mahkeme; delillerin elde edilişinin denetlenememesi, savunmanın etkili biçimde itiraz edememesi ve şablon kararlarla yürütülen yargılamaların adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdığını belirterek, bu dosyalarda tek etkili giderim yolunun “kararların ruhu ve sonucu gözetilerek yapılacak yeniden yargılamalar” olduğunu ifade etmiştir. Bu kararlar, KHK’lılar meselesinin uluslararası hukuk bakımından artık tartışması kapanmış bir hak ihlali alanı olduğunu ortaya koymakta; çözümün, otomatik suç isnatlarından vazgeçilmesi ve insan onurunu esas alan bir hukuk devletine fiilen dönülmesinde olduğunu net biçimde göstermektedir.
AİHM’den KHK’lılar İçin Tarihî Bir Adım: 2.420 Kişilik Dosyada Açık Hak İhlali Tespiti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 16 Aralık 2025 tarihinde verdiği kararlarla, yaklaşık 2.420 KHK’lıyı ilgilendiren çok sayıda başvuruda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiğine hükmetti. Bu kararlar, 2023 tarihli Yüksel Yalçınkaya/Türkiye Büyük Daire kararının ardından, KHK’lı dosyaları açısından en kapsamlı ve en net uluslararası yargı değerlendirmelerinden biri olma niteliğini taşıyor.

Mahkeme; Karslı ve Diğerleri, Bozyokuş ve Diğerleri ile Seyhan ve Diğerleri/Türkiye kararlarında, binlerce kişinin mahkûmiyetine dayanak yapılan yargı pratiğinin hukuki öngörülebilirlikten uzak, otomatik ve bireysel değerlendirmeden yoksun olduğunu açık biçimde ortaya koydu.

“ByLock Kullanımı” Tek Başına Suç Sayılamaz

AİHM’in bu dosyalarda özellikle üzerinde durduğu temel mesele, ByLock adlı mesajlaşma uygulamasının kullanımı oldu. Türkiye’de uzun yıllardır uygulanan yargı pratiğinde, yalnızca ByLock kullandığı iddia edilen kişiler, başka herhangi bir somut fiil ya da örgütsel faaliyet ortaya konulmaksızın silahlı terör örgütü üyeliğinden mahkûm edilebilmekteydi.

Mahkeme, bu yaklaşımın:

Suçta ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiğini (AİHS m.7),

Kişilere nesnel sorumluluk yüklendiğini,

Kasıt, süreklilik, yoğunluk ve hiyerarşik bağ gibi unsurların bireysel olarak ortaya konulmadığını
tespit etti. AİHM’e göre, bir kişinin yalnızca belirli bir uygulamayı kullanmış olması, geçmişe dönük olarak suç oluşturacak biçimde yorumlanamaz ve bu durum demokratik hukuk devletiyle bağdaşmaz.

Adil Yargılanma Hakkı da İhlal Edildi

AİHM, çok sayıda başvuruda adil yargılanma hakkının (AİHS m.6) da ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme özellikle:

ByLock verilerinin nasıl elde edildiğinin açıklanmamasını,

Savunmanın bu delillere etkili şekilde itiraz edememesini,

Mahkemelerin, sanıkların itirazlarını gerekçesiz biçimde reddetmesini,

Yargılamaların tek tip ve şablon kararlarla yürütülmesini

adil yargılanma hakkının özüne aykırı buldu. AİHM’e göre, her dosya kendi koşulları içinde ele alınmalı; savunma makamına gerçek ve etkili bir denetim imkânı tanınmalıdır.

“Bu Sorun Münferit Değil, Yapısal”

AİHM kararlarının en çarpıcı yönlerinden biri, ihlallerin tekil hatalardan değil, sistematik bir yargı yaklaşımından kaynaklandığının açıkça vurgulanmasıdır. Mahkeme, bu dosyalardaki ihlallerin:

İstisnai olmadığını,

Binlerce kişiyi kapsayan genel bir uygulamanın sonucu olduğunu,

Bu nedenle yeniden yargılama yolunun etkili biçimde açılması gerektiğini

belirtti. Nitekim AİHM, Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesi uyarınca, bu kararların ardından yeniden yargılama yolunun işletilmesinin en uygun giderim yolu olduğuna işaret etti.

KHK’lılar Açısından Ne Anlama Geliyor?

Bu kararlar, yalnızca hukuki bir tespit olmanın ötesinde, yıllardır süren bir adaletsizliğin uluslararası düzeyde teyidi anlamına geliyor. İşini, itibarını, sosyal güvencelerini ve çoğu zaman ailesiyle kurduğu hayatı kaybeden binlerce insan açısından AİHM’in bu yaklaşımı, “sesimizin duyulduğu” yönünde güçlü bir mesaj içeriyor.

Ancak altı çizilmesi gereken önemli bir gerçek var:
AİHM kararları kendiliğinden özgürlük ya da iade sağlamıyor. Asıl sorumluluk, bu kararların gereklerini yerine getirecek olan ulusal yargı mercilerinde ve idari mekanizmalarda bulunuyor.

AİHM’in Mesajı Nettir: Suçun Unsurlarını Bireyselleştirilmiş ve Şüpheye Yer Vermeyecek Şekilde İspatlayın!
Yukarıdaki soruya evet cevabı vermek mümkün değildir. Zira AİHM’in Yalçınkaya, Demirhan ve dün açıkladığı kararlardaki en temel mesajı; ceza yargılamasında ispatı gereken hususun, yalnızca “kriter” veya “delil” değil, suçun maddi ve manevi unsurudur. AİHM; mahkemelerden “biraz daha uzun gerekçe yazın” ya da “yeni bir delil bulun” diyerek ihlal kararı vermemiştir. Asıl mesele, suçun unsurlarının —özellikle de manevi unsurun— bireyselleştirilmiş ve şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya konulmasıdır. Mahkemelerin, suçun unsurlarını varsayımlar ve otomatik kabullerle değil; somut, kişiye özgü ve tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ispatlaması zorunludur.

Suçun Maddi ve Manevi Unsuru Yargılamalarda Karşılanmamıştır
Örgüt üyeliği suçunun maddi unsuru, kişinin hiyerarşik yapıya dahil olması ve bu kapsamda dış dünyaya yansıyan, cebir ve şiddet içeren örgütsel faaliyetlerde bulunmasıdır. ByLock kullanmak, Bank Asya’da hesap hareketi, sendika veya dernek üyeliği gibi fiiller —tek başına veya birlikte— yoğun, çeşitli ve sürekli bir örgütsel faaliyet olarak kabul edilemez. Ayrıca bu faaliyetlerin hiçbiri cebir-şiddet içermediği gibi, suçta teşkil etmemektedir. Çünkü bu eylemlerin tamamı yasal ve rutin faaliyetlerdir. AİHM, bu tür kriterlerin suçun maddi unsuru yerine ikame edilmesini, “otomatik ve varsayıma dayalı mahkumiyet” olarak nitelendirerek tarihinin en ağır ihlal kararını vermiştir.

Asıl kritik nokta ise manevi unsurdur. Bu unsur, kişinin nihai amaç kabul edilen “darbe teşebbüsünü” bilmesi ve gerçekleşmesini istemesidir. Dokuz yıldır yürütülen on binlerce yargılamada; hiçbir dosyada, hiçbir tanık beyanında ve hiçbir somut delilde, bir kişinin bu teşebbüsü bildiği ve istediği ortaya konulamamıştır. Tanık beyanlarının tamamı soyut, genellemeye dayalı, bireyselleştirilmemiş ve daha önemlisi suç teşkil etmeyen hususlara ilişkindir. Hiçbir tanık, hiçbir sanık hakkında “bu teşebbüsü biliyordu ve gerçekleşmesini istiyordu” dememiştir. Bu aşamadan sonra da geçmişe dönük olarak bu unsurun ispatı, hayatın olağan akışına ve delil mantığına aykırıdır. Zira bu teşebbüsten aylar önce kapatılan ByLock’tan ya da yasal bir faaliyetten bir kişinin darbe teşebbüsünü bildiği ve istediği sonucu çıkarılamaz. Manevi unsurun ispatı, varsayım ve ihtimallerle değil; somut, bireyselleştirilmiş ve şüpheye yer vermeyecek şekilde yapılmalıdır ki bu da mevcut dosyaların hiçbirinde mümkün değildir. Kısaca, AİHM’in 7. madde kapsamında verdiği ihlalin bu saatten sonra giderilebilmesi mümkün değildir!

Çözüm Nerede?

AİHM’in işaret ettiği çözüm yolu açık:

Bireysel ve delile dayalı inceleme yapılmalı,

Otomatik suç isnatlarından vazgeçilmeli,

Yeniden yargılamalar, kararların “ruhu ve sonucu” gözetilerek yürütülmeli,

KHK’lıların hukuki statüsü, insan onurunu esas alan bir yaklaşımla yeniden ele alınmalı.

Mahkemelerin bazıları bu karara rağmen “başka delil girdi dosyaya, sadece Bylock değil tanık vs. de var” vb. gerekçelerle eski kararlarını geri verebilirler. AİHM son kararı,bunun mümkün olmadığını, tek çözümün beraat olduğunu ortaya koyuyor .

Bu yapılmadığı sürece, ihlallerin sürmesi ve yeni AİHM kararlarının gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

AİHM’in bu son kararları, KHK’lılar meselesinin artık uluslararası hukuk bakımından tartışması kapanmış bir hak ihlali alanı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bundan sonrası, hukuk devleti ilkesine gerçekten dönülüp dönülmeyeceğinin sınavıdır.

KHK Platformları Birliği

Leave A Comment